Sayın Adnan Oktar'ın 21 Haziran 2016 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 21 Haziran 2016

 

(Amerika Merkez Kuvvetler Komutanı Joseph  Votel son on ay içinde on iki kez Rojava’ya gitti. YPG’lilerle bir araya geldi. Demokratik Suriye güçleri komutanı Amerika’ya minnettar olduklarını açıkladı. Öte yandan Türkiye Fırat’ın batısında bir tane bile YPG’li olmayacak diyerek Amerika’yı uyardı. Amerikan makamları bu uyarıya uyacaklarını söyledi ancak Votel’ın PYD’ye IŞİD’in bölgeden çıkarılması sonrası federal bölge dahil tüm taleplerin karşılanacağı yönünde söz verdiği belirtildi.)

Kardeşim zaten onlarla iş birliği yapıyorlar yani YPG oraya oturmuş zaten bütün o alana oturmuş. Onlarla Amerikalılarla iç içeler. Mesela onu duyanlar da seviniyor diyorlar ki ya diyor bak hükümet söyledi Amerikalı dize geldi oraya hiç YPG’li sokmayacaklarmış diyor. Habire Müslüman katlediyor adamlar, katliam haberleri her gün geliyor. “Orada hiç YPG’li olmayacakmış” diyor. Peki kim yapıyor bu katliamları? O yaşlı anneleri, yaşlı babaları çocukları falan gece gündüz katlediyor adamlar ve adım adım komünist, Stalinist yayılma devam ediyor. Dolayısıyla öyle bir açıklamanın pek bir anlamı yok. Amerika böyle bir şey söyledi demenin bir anlamı yok ama tabii hükümet iyi niyetle bunu söylüyor, adamlardan duyduklarını aktarmış oluyorlar ama boş olduğu belli bunun. Yani buna aldanıp tedbir almamak çok büyük hata olur. Adım adım işgal ediliyor o bölge. Hayır, onu bırak Amerikan askerlerinin resmi kıyafetleri üzerinde YPG rozeti var zaten. Adamlar biz de YPG’liyiz diyorlar. Onun için pek itibar edilecek sözler değil onlar.

 

(Lübnan basınında yayınlanan habere göre Menbiç operasyonundan önce İncirlik üssünde Amerika, Türkiye, PKK görüşmesi yapıldı. Amerika’nın Türkiye’yi Öcalan’ın koşullarını iyileştirmeye ikna ettiği söylenirken müzakere sürecinin de tekrar başlayacağı iddia edildi. Buna göre Amerika Türkiye’yi Abdullah Öcalan’ı ev habisine çıkartmaya Öcalan’ın Kürt şahsiyetlerle görüşmesine ve Kürt sorununda müzakerelere yeniden başlamasına ikna etti. Menbiç uzlaşması sağlanınca Türkiye’nin yaptığı ilk iş IŞİD’in Mare kuşatmasından vazgeçirmek oldu. O dönem IŞİD’in savaşmadan bölgeden çekilmesi tartışılmıştı.)

Kardeşim binbir türlü laf var. Özetle, biz Türkiye’de PKK’ya af çıkarılması, Abdullah Öcalan’a af çıkartılması durumunda Türkiye’nin mahvolduğunu düşünürüz. Bunu yapacak güç düşünemiyoruz zaten Türkiye’de. Ve kanunla hukukla bunu yapan kim varsa darmadağın ederiz söyleyeyim. Yani düşündüğüne düşüneceğine yaptığına yapacağına yüz bin kere pişman olur kanunla hukukla. Böyle bir oyun yaptırmayız. Tayyip Hoca’nın zaten niyeti yok Başbakan’ın da niyeti yok. Ama İngiliz derin devletinin böyle hampalarla ortaya çıkmaya kalkarsa gereken cevabı alırlar. Hiç ağzımızı aramalarına da gerek yok. Böyle alçaklara hiçbir şekilde kapı açtırmayız. Hükümet bayağı kararlı. Doğudaki operasyonlardan falan da anlaşılıyor. Böyle bir şey olmaz.

 

(Türk Silahlı Kuvvetleri şimdi de kırsala çıkmaya hazırlanıyor. Operasyonlar için kullanılacak güzergâhlara büyük bir bölümü mobil olmak üzere çok sayıda zırhlı karakol kurulacak. Ardından dağlar, ovalar, tepeler, mağaralara yoğun operasyonlar yapılacak diyorlar.)

Hani Öcalan ile anlaşma olmuştu? Belli ki hükümet gereğini yapacak. Onun için o tip dedikodulara kimse itibar etmesin. Türk ordusunun titiz ve kararlı çalışmasına devam ettiği görülüyor.

 

Allah Bizden Sadece Samimiyet İstiyor. Bütün Güç Allah'ın Elindedir

Allah bizden samimiyet istiyor samimiyet. Yani bizim bir gücümüz yok. Oturup, şunu yaparız bunu yaparız, bundan bir şey olmaz. Sadece samimiyetimiz, samimiyetimizden dolayı Allah başarı veriyor. Bir kişi samimi olsa dünyaya hakim oluyor bir kişi dünya hakimi oluyor. Sadece samimi olmak. Bir kişiye nasip olsa yetiyor. Yani bütün güç kuvvet Allah’ın elinde olduğu için tedirgin olmaya hiç gerek yok. Herkes ile görüşeceğiz 2019’da, yazayım isterseniz bir yere. Bir taşın üstüne yazsınlar 2019’da görüşeceğiz diye inşaAllah. Bana getirsinler göstereceğim. 2021’ler.

 

Hıristiyanlar Önceki Dönemlerde Allah Sevgisinin Verdiği Coşku ile Mükemmel Sanat Eserleri Meydana Getirmişlerdi. Avrupa'da Dindarlık Azalınca Sanat da Yok Oldu

Hristiyanlık daha önceki dönemlerde aşk içindeydi. Sevgi ve coşku içindeydi. O sevgi ve coşku ile muazzam tablolar yaptılar. Muazzam tablolar. Şu an tahayyül dahi edilemiyor. Oradaki enerjiyi onlara veren Allah sevgisidir. İsa Mesih sevgisidir. Öyle heykeller yaptılar ki şu an elektrikli aletlerle yapamıyorlar. Nefis heykeller ama tahayyülü mümkün değil. Blok mermerden en ufak bir kopma parçalanma olmadan en girift güzellikte tel tel saçlar yapmışlar. Elektrikli aletlerle yapıyorlar yine yapamıyorlar. Yok şu an. En güzel romanlar, en güzel şiirler hep o dönemde oldu. Hristiyan dindarlığı müthiş ilham verdi. Sonra dindarlık azalınca sanat da yok oldu Avrupa’da. Bak şu an heykel yapamıyorlar. Resim yok, eski resimler gibi resim yapamıyorlar. Mesela o çapta roman yazılamıyor. O dönemde adamlar ellerinde demir iyeler, demir törpüler, çekiç ve kalem var. Yaptıkları heykeller kardeşim neredeyse canlı zannedersin. O kadar girift ki yani nefis. Heykel nasıl oluyor? O heykeli yapan Allah. İnsanı vesile ediyor. Çünkü o heykel o adam daha doğmadan var. Allah onu ona vesile ediyor.

 

Samimi Olmak Vicdanın En Yüksek Sanatıdır. Vicdanından Hiç Sapmadan Samimi Olanı Allah Daima Korur

Bütün mesele Allah’ı samimi olarak sevmek, samimi olmak. Onun dışında hiçbir şey olmaz, hiç. Ben bunların hepsini usulen anlatıyorum. İngiliz derin devleti, bunlar hepsi hikâye. Amerikan derin devleti, hiçbiri hiçbir şey yapamaz. Kendi içinde doğal olarak çürüyüp yok olacak sistemlerdir. Hep sevgi kazanır. İman kazanır, akıl kazanır. Ama ben genel kültür olsun diye biraz bilgi olsun diye anlatıyorum.

Ama samimi olmak kolay değildir. Yani çok zor bir olaydır samimi olmak. Beynin en yüksek sanatıdır samimi olmak. Vicdanın en yüksek sanatıdır. Çok çok güçtür. Onun özel bir sırrı vardır. Onun özel bir yolu vardır. Allah herkese onu nasip etmez. O yola “sırat-ı müstakim” deniyor. Doğru yol. Vicdanından hiç sapma yapmadan o yolda devam ediyor. Ama vicdanının sesini dinlemeyen bir oraya gider, bir buraya gider, yalpalanır. Vicdanının sesini dinleyerek samimiyetin yolundan hiç ayrılmayan bir insanı Allah daima korur. Yani bütün dünya bir araya gelse yine bir şey yapamaz. Dünya hâkimi yapıyor Allah, dünya hâkimi.

 

Anglosakson Irkının Üstünlüğüne İnananlar Boş Bir Büyüklenme İçine Giriyor. Üstünlük Güzel Ahlak ve Samimiyete Bağlıdır. Her Irkın Birbirinden Güzel Yönleri Vardır

Anglosaksonlar Rusları köylü olarak görüyorlar; nur gibiler. Gayet dürüst, akıllı, zeki ve yiğitler. Kalleşlik bilmez, kahpelik bilmez, oyunculuk bilmez. Ama sen Anglosakson olmuşsun ama içinden eğer kahpe çıkarsa, kalleş çıkarsa, ajan çıkarsa sıfırsın sen. Amerikalılara da “köylü” diyorlar ama nur gibi çok tatlı insanlar. Hem güzeller, hem kibar, hem insan sevgisiyle dolu ve samimi insanlar, mühim olan bu. Ama sinsi değiller, hain değiller. Anglosakson olduğunu iddia ediyorsun ama hem casusluk yapıyorsun, insanları katlediyorsun, gizli katliam yapıyorsun, gizli cinayetler işliyorsun, seri katillik yapıyorsun. Sonra da “Anglosakson’um” diye havaya giriyorsun. Katil olduktan sonra, hırsız olduktan sonra, ahlaksız olduktan sonra, oyuncu olduktan sonra, münafık olduktan sonra Anglosakson olsan ne olur, olmasan ne olur? Anglosakson olmak ne üstünlüktür, ne aşağılık bir konumdur. Amerikalı olmak da Fransız olmak da hiçbir şeyi değiştirmez. Hepsinin birbirinden güzel özellikleri var. Ama kendilerini öyle tatmin ediyorlar. Mesela Arnavutlar vardır, Sırplar, Çerkezler vardır, hepsi de birbirinden güzeldir. İçlerinde zeki olan olur, akılsız olan olur. Irk farklılığının dünyada hiçbir anlamı yoktur. Sadece Anglosakson ırkı içerisine münafıklık, casusluk, oyunculuk, dünya derin devletinin katilleri yerleşmiş olabilir. O ırkın bir suçu yok. O ırkın içerisine bunlar mikrop gibi dağılmış. Yani bir bünyeyi seçmiş. Dünyada mesela birçok bünye var, vücut var. Anglosakson bünyeyi seçmiş o verem mikrobu. O, insanları mahvediyor. Dolayısıyla o bir üstünlük değil, küçük düşürücü bir konum olmuş oluyor yapanlar için. Anglosakson ırkının bir suçu yok. Ve diğer bütün ırklar da birbirinden güzel ve mükemmeller. Bunlar laf. Sadece egoistlik, bencilliği doyurması için büyüklük hissi içinde olan bazı manyakların ruhundaki azgın duygunun bir gereği olarak bu ortaya çıkıyor. İşte “biz Anglosaksonuz, daha üstünüz.” Sen onu öyle zannediyorsun ama bana delil ver. Neyin üstün? Tip olarak senden çok daha güzel insanlar var. Akıl olarak da çok üstün insanlar var. Samimiyet olarak da çok üstün insanlar var. Sen neyinle övünüyorsun? Cinayetlerinle, katilliğinle, ahlaksızlığınla, sinsiliğinle, oyunculuğunla, casusluğunla, köstebekliğinle övünüyorsun. Bu övünecek şey değil. Bunlar seni aşağılayan şeyler. Dolayısıyla utanç duy bu özelliklerinden. Diğer ırkları da Allah hepsini birbirinden güzel yaratmış. Bunlar laf. Irk da zaten sadece köylülük diye bir konu yoktur. Samimiyet eksikliği diye bir konu vardır. Rus eğer samimiyse üstündür. Amerikalı samimiyse üstündür. İster köylü olsun, ister kasabalı olsun. Adam şehirli ama homoseksüel, ahlaksız, üçkâğıtçı, düzenbaz, haysiyetsiz, seri katil. Öbürü köylü ama samimi candan, temiz, güvenilir, mert; ondan daha üstün olur. Dolayısıyla böyle bir ayrımın hiçbir anlamı olmaz. Her ırk güzeldir. Mesela zenci ırkı son derece üstün bir ırktır. Japon ırkı mesela çok çalışkandır, çok zekidir, çok yaman insanlardır. Ruslar çok güzel boylu poslu, hoş, güzel insanlar, bayağı da zeki samimidirler. Onun için yani ırk hırsına dayalı bu Anglosakson ırkı içerisine sıkışmış, onun içerisine yuvalanmış mikroplar boş yere kendilerini üstün görüyorlar, havaya giriyorlar. Çünkü eğer normal zekâda, normal akılda olsa zaten, ne cinayet işler, ne böyle ahlaksızlıklar yapar, ne homoseksüel olup birbirlerinin pisliklerini karıştırırlar. Demek ki her türlü adiliği, çirkefliği üstlerine topladıklarına göre Allah bela vermiş. Anglosakson ırkının bir suçu yok burada. Sadece o ırkın içerisine girmiş bir mikrop var. O mikrobu Anglosaksonlar attıklarında çok rahat ederler.

 

Münafıklar ve Deccaliyet Detaycıdır, Detayın İçinde Boğulurlar. Müslüman ise Çok Sadedir, Her şeyi Allah'a Bırakır, Akılcı ve Tevekküllüdür

Allah, bir insanı saptıracağı vakit onu detaya sokup saptırıyor. Mesela İngiliz derin devletini kuruyor adam. Akıl almaz detaylara giriyor. Ne yapıyorsun sonucunda sen? İnsanları katlediyorsun, casusluk yapıyorsun, homoseksüellik yapıyorsun. Sürünüyorsun, azap çekiyorsun, sonra da ölüp gidiyorsun. Böyle hayat olur mu? Sonra da seviniyor. “Ne güzel faaliyet yaptım.” Diyor. Güzel faaliyet yaptığın falan yok. Kendini perişan ediyorsun. Samimi ol, güzel yaşa, dünyada da rahat edersin, ahirette de rahat edersin. Detayın içerisinde Allah deccaliyeti helak ediyor. Münafıklar ve deccaliyet çok detaycıdır. Detayın içinde boğulur. Müslüman çok sadedir. Çünkü her şeyi Allah’a bırakmıştır. Gayet akılcı yaklaşır. Tevekkülle yaklaşır. İşleri de hep rast gider. Hep hayra nail olur. Mesela Resulullah (s.a.v.)’in zamanında münafıklar İngiliz derin devleti ile bağlantı kurar gibi o zamanki Roma devletiyle bağlantı kuruyordu. O kadar zor ki. Gizli gizli çölde bir yerden bir yere gidiyor. Mektup yazıyor, bilmem ne. Sonunda ölüp gittin işte, yoksun şu an. Ahirette cehennemdesin, inşaAllah. Niye kendine çile çektiriyorsun? Resulullah (s.a.v.) ümmiydi. Öyle kitap okuması, araştırması yoktu. Ümmi, bildiğin ümmi. Bayağı bereketli yaşadı. Gayet huzurlu, güzel yaşadı. Hayatı sadeydi. Kuran’a çok iyi vakıftı. O ona yetti. Ama derin devletler aman Allah’ım yüz binlerce, milyonlarca konunun içinde boğulup gidiyorlar. Artık beyni uyuşuyor. Mesela casusluk yapmak o kadar güç ki. Onu yaparken çürüyor adeta. Beyni eriyor. Aklı gidiyor. Sağlığını kaybediyor. Zoruna ne oldu kardeşim? Huzurlu, güzel yaşa. Senden istediği Cenab-ı Allah’ın ne? Sadece samimi olman, o kadar. “Diğerlerini Ben yapacağım” diyor Allah. Sen samimi ol, o kadar.

 

Münafıkların Hayatı Çok Huzursuzdur. Sürekli Etraflarındaki İnsanları Disipline Etmek İsterler Bunu Yaparken de Huzursuzluk Çıkarırlar

Münafığın hayatı çok huzursuzdur. Münafık etrafındaki insanları disipline etmek ister. Disiplin ederken de huzursuzluk çıkartır. Mesela İngiliz derin devletinin bütün sistemi koyu disipline dayalıdır. Yani o ajanlık sistemi koyu disiplin içindedir. Kardeşim yıllardan beri bir şeyler yapıyorsunuz. O adada yaşıyorsun. Yine bir tabak yemek yiyorsun. Bir yatakta uyuyorsun. Bunca kepazelikle eline ne geçti senin? Hiçbir şey geçmiyor ellerine. Niye yaptıkları da bilinmez. Mesela münafığın da o kadar kudurmasının, azmasının nedeni bilinmez. Bir tabak yemek yer, bir yatakta yatar ama ömrü boyunca it gibi sürünür. Mesela Firavun zamanında çok büyük âlimler var. Nemrut zamanında da âlimler var. Ama ilmini, öğrendiği ilmi eğer Allah’ın kitabıyla birleştirmezse o ilim fitne ve bela, eşek yükü oluyor. Ama Kuran’la birleştirirse Kuran için onları kullanır. Yoksa başına bela olur.

 

Münafık, Müslümanların İçerisine Gelince Ahlaksızlığını Geliştirmiyor. Var Olan Ahlaksızlığını Müslümanlar İçinde Uyguluyor

Yani o başlangıçtan ahlaksız oluyor, haysiyetsiz oluyor. Mesela Peygamberimiz (s.a.v.) zamanında şairler var. Çok demagoglar. Demagoji ve tartışmada üstlerine yok, atışma şeklinde. Alanda toplanıyorlar. Bunlar böyle züppe atışmalar yapıyorlar. O ona bir şey söylüyor, o ona bir şey söylüyor. Halk da eğleniyor. Onları seyrediyorlar. Bu tipler Müslüman olunca bu sefer Müslümanların içerisinde de aynı ahlaksız, o demagog, demagojiye yatkın, tartışmacı, azgın ve kavgacı ruhunu devam ettiriyor.

 

Münafıkların Bir Özelliği de Her Konudan Fitne Çıkarmalarıdır

Ruhu uslanmaz bir anarşi içindedir münafığın. Sürekli bir konu çıkartır. Mesela bir bardak su getirsen, o su getirmenin içinde bile büyük bir fitne çıkartır. Kargaşa çıkartır. İşte bardağın kalitesiz olduğunu söyler. Suyun mikroplu olduğunu söyler. Suyun insana verdiği zararlardan anlatır. Yani bin bir türlü ahlaksızlık, hiç ummazsın, hayret edersin. Yani nereden aklına gelir? Anında şeytan ilham eder. Her konudan fitne çıkartmak münafığın özelliği. Mesela sürekli söylüyorum, ev normal olarak Müslüman cihada gittiğinde açık kalır. Bu gayet normal bir şey. Adam diyor ki yeni bir şey keşfetmiş gibi. “Evimiz açıkta” diyor Allah yoluna cihada gidiyorsun. Tabii ki evin açıkta kalacak. Herkesin evi açıkta kalıyor. Bu laf mı yani? Sırf ahlaksızlık olsun, kargaşa olsun. Peygamber (s.a.v.)’i huzursuz etmek, vaktini almak, itlik yapmak. Başka bir şey yok.

 

Müslümanı En Çok Terbiye Eden Münafık Ayetleridir

Tabii bunları anlatırken her zaman söylüyoruz; biz bunu kendimize anlatıyoruz bu ayetleri. Müslümanlara ve özellikle takva Müslümanlara, Allah’tan korkanlara anlatıyoruz. Yani münafıklıkla ilgili ayetler müminlerin etkileneceği ayetlerdir. Yoksa gerçek münafık için o Allah ayette diyor. “…kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar…” (Al-i İmran Suresi, 119) diyor. “Sadece kin ve öfkelerini artırdı” diyor. Yeni gelen ayetler Allah’ın hükümleri. Münafığın sadece kin ve öfkesini artırır. Etkilenmez. Ama biz Müslüman olarak bu konuma düşmekten Allah’a sığındığımız için çok etkileniyoruz. Yani münafık ayetlerinin terbiye edici yönü Müslümanda en yüksek terbiye edici yöndür. Yani Müslüman’ı en çok terbiye eden, en çok düzelten münafık ayetleridir. Onun için çok fazla münafık ayeti vardır Kuran’da. Yani diğer ayetlere oranladığımızda münafık ayetleri en yüksek olan odur. Mesela küfre daha azdır anlatım, münafığa çok fazladır.

 

Münafıklar Kendinden Başka Kimseyi Beğenmez

Münafık acayip bilmiştir. Sürekli akıl dağıtır. Yani kendi aklına çok güvenir. Hâşâ Allah’ı beğenmez, Müslümanları da beğenmez. Irkları da beğenmez. Arap’a bir kulp bulur. Kürt’e bir kulp bulur. Türk’e bir ırk olarak kulp bulur. Irk beğenmeme vardır. Bütün insanlara karşı öfkelidir. Kendi kafasından başka kimseyi beğenmez. En akıllı, en parlak kendini bulur.

 

Münafıklarda Kendi Çıkarını Koruma Takıntısı Vardır

Münafık takıntılıdır. Takıntı hastalığı vardır. Yani hep böyle kendi çıkarını koruma hastalığı takıntı halinde. İşte “Evim açıkta, kapım açıkta. Bu havada işte savaşa çıkılır mı? Savaş yapmayı bilmiyoruz.” Nereye takıyor? Cihada takıyor. Takıntısı o. Yani İslam’ın yayılmasını istemiyor. Hasta yani. Her lafı oraya getiriyor.

 

Büyüklenenler Aşağılanır, Mütevazı İnsanlar da Daima Yüce Yaşarlar

Kibirlenenler sürünür. Mütevazı insanlar daima yüce yaşarlar. Ama adam aşağılayabilir, o da aşağılandığını zanneder ama öyle bir şey olmaz. Aşağılayan kendi aşağılanır. Allah onu iyice aptallaştırır. Hamakat verir. Ahmaklık üzerine çöker. Aşağılandığı zannedilen insan da büyür, yücelir. Güzel insandır.

 

Gerçek Sanatçı Allah'tır. “Sanatçıyım” Diyen Kişi Sadece Bir Vesiledir

Mesela müzik parçaları dinliyoruz. Biz o sanatı icra edeni bir insan olarak görüyoruz. O icrayı ona yaptıran güç gerçek sanatçı O’dur. Öbürü sebeptir, sebep olan. Gerçek sanatçı Allah’tır. Her güzel müzik parçasını hazırlayan Allah’tır. Takdir edilecek Allah’tır. Çünkü bir kere bak, maddeye titreşimi O veriyor. Titreşim olmazsa müzik yok. Müzik aletindeki titreşimi O yaratıyor, Allah. Titreşimin o dalga sistemini yaratıyor. Titreşimin kulağa gelmesini sağlıyor. İşte örs, çekiç, üzengi o sistem salyangoz, cisim, şu bu falan… Bunları tek tek yaratıyor. Onların içerisinde o dalgalar geçiyor. Sonra onu elektrik sistemine çeviriyor. O elektrik sistemini beyne gönderiyor. Elektrik sistemini kulaksız dinleyen bir kulak var. O elektriği dinliyor ve ondan haz alıyor. Mesela ondan müthiş ızdırap duyabilirdi insan o sesi duyduğunda. Cinnet geçirebilirdi. Haz duyacak şekilde yaratıyor. Gerçek sanatçı Allah’tır. “Sanatçıyım” diyen kişi sadece bir vesiledir. Tek sanatçı vardır, Allah.

Resimde de mesela “Picasso ne kadar güzel resim yapmış” diyor. Her fırça darbesini Allah yaratır. O renk görünümü dışarıda yok. Nasıl sanatçı olacak o? Dışarısı simsiyah. Işık da yok, renk de yok. Allah o tabloyu önce onun kaslarına, aklına güç vererek tek tek o fırçaları dokundurtuyor. Sonra oraya ışık yaratıyor Allah ama ışık ama simsiyah karanlık ışık. Bizim bildiğimiz ışık değil. Simsiyah karanlık ışık. Işık simsiyah karanlıktır. O ışık beyne geleceği yollardan geçiyor. Önce göze geliyor. İşte ters çevriliyor, retinaya geliyor. Şu, bu falan, orada kimyasal enerjiye dönüşüyor. Elektrik enerjisine dönüşüyor. Elektrik enerjisine çeviren Allah. Retinaya getiren, o noktaya düşüren Allah. Onu ters çevirip sonra düzelten Allah. Sonra o simsiyah elektrik akımına yol verip götürüyor. Beynin bir yerine götürüyor. Ruh karşısına geliyor. Ruh o elektrik akımını, gözü olmadan ışık ve renk olarak görüyor. Bak, ne ışık var ne renk var. Ruh kendi yanında, Allah ruhun yanına getiriyor onu; ışık ve rengi. Işık ve renkle onu görüyor. Gerçek sanatçı kim? Allah. Ama Picasso’ya sorsan “benim” der. Hâlbuki gerçek sanatçı Allah. Ama Picasso bunun farkına varmıyor. Veyahut farkına varıyor, söylemiyor. Heykelde de aynı şekildedir. Şiirde de aynı şekildedir. Hepsinde aynı şekildedir. Mesela “söz ve güfte ona ait” diyor. Allah’a aittir. “Ne güzel şiir yazmış” diyor. Allah yazar şiiri. Harfleri yan yana getiren Allah’tır. Ondan onu duyacak hale getiren de Allah, ondan haz meydana getiren de Allah.

 

Münafık Her şeyi Allah'ın Yarattığını Göremez

Münafığa göre her şeyi kendi yapar. Mesela Karun, “benim kendi zenginliğim” diyor. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında münafık şairler vardı, kendi yeteneği olduğunu iddia ediyor. Heykeltıraşlar var, kendi yeteneği olduğu kanaatinde. Hâlbuki bütün detayları atomlarına varıncaya kadar Allah yaratıyor. Resim yaparken fırçayı vurduğunda orada atomlar var. O atomlar etrafında dönüyor. O dönen atomların içinde âlem var. O âlemleri de Allah yaratıyor. Atomları bir araya getiriyor. Titreşimi Allah meydana getiriyor. Yani katrilyon çarpı katrilyon çarpı katrilyonlarca detaylar sonucunda meydana gelen güzelliğin tamamı Allah’a aittir. Ama münafık domuz gibidir. Bunların hiçbirini görmez. Her şeyi kendi yaptığını zanneder. Onun bir domuz yiyeceği petnisi vardır. Onun içine kafasını sokar, Allah’ı göremez. Sadece o domuz kabını görür. O domuz kafası onun dışına çıkamaz, göremez yani. Allah’ın yarattığını bilemez. Ama aklı zayıf insanlar da bazen görmez.

 

Münafık Aklı Zayıf İnsan Avına Çıkmış Bir İblistir

Yarasa gibi gezer. Aklı zayıf insan arar. Hamakat içinde olan ahmaklar onun damına düşerler, münafığın. Ama akıllıyla baş edemez münafık. Onun için dehşete kapılır akıllıdan. Peygamberimiz (s.a.v.)’in etrafında böyle sinek gibi dolaşmalarının nedeni oydu. Yani “Bir zarar verebilir miyiz? Bir şey yapabilir miyiz? Bir açığını bulabilir miyiz?” Hem hayranlar ama yenebileceklerine de inanıyorlar. Ama Peygamberimiz (s.a.v.) onları yerden yere vuruyordu. Yani ömrü boyunca onları hep ezdi, ki çok kalabalıktı münafıklar. Büyük bir kitleydi.

Münafık mesela elli kelime konuşur. Elli kelimenin içinde iki kelime konuşur. Onun içine sıkıştırır zehrini. Yani mesela on kilo bal getirir. İçine üç miligram siyanür koyar münafık. O balı yiyen oradan zehirlenir. Yani iki kelimeyle Müslüman’ı kirletmek isteyebilir, aklı zayıf olanı. Ama Mehdiyet işte münafık avcısı bir sistemdir. Onun için Mehdiyet’in birinci hedefi münafıklar olacaktır.

 

(Yaşar Okuyan geçtiğimiz günlerde katıldığı bir televizyon programında on birinci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün hükümeti devirmek isteyen Amerika, İsrail ve İngiltere ile görüşme yaptığını öne sürmüştü. Haberin Abdullah Gül'e yakın kaynaklar tarafından yalanlandığı ifade edildi.)

Öyle bir konuşma belki geçmiş olabilir de Abdullah Gül o işlerin içine girmez. Adamlar akıl vermiş olabilirler işte hükümeti devir sen geç falan diyorlardır. O da öyle onları dinleyip geçmiş olabilir. Böyle belalı işin içine girmez o. Niye yapsın? Ne çıkarı var? Sadece onların bir oyununa alet olmuş olur. Öyle bir şeyi de kabul etmeyeceği belli.

 

Taha Suresi'nin 123. Ayetindeki “Artık size Ben’den bir yol gösterici gelecektir” İfadesi, Hz. Adem (as) Döneminden Beri Hz. Mehdi (as)'ın Beklendiğine İşaret Ediyor Olabilir

Hz. Adem (a.s) dünyaya indirildiğinde Cenab-ı Allah ne diyor? "Artık size Benden bir tebliğci, bir Mehdi gelecek, elçi gelecek” diyor Allah ayette. Halbuki Hz. Adem (a.s) zaten ululazim bir peygamber. Bak Peygambere diyor bunu ululazim peygambere. "Artık bundan sonra size Benden bir Mehdi, bir muslih, bir elçi gelecek" diyor. Benim gördüğüm ayetin işaret ettiği mana Mehdiyet’e ağırlıklı olarak bakıyor. Yani anlamı. Çünkü Hz. Adem (a.s) bekliyor Mehdi (a.s)’yi. Burada da bir elçi, mehdi geleceğinden bahsediyor ayette.

Bak Taha Suresi, 123'te şeytandan Allah'a sığınırım. Cenab-ı Allah "Dedi ki: "Kiminiz kiminize düşman olarak, hepiniz ordan inin. Artık size Ben’den bir yol gösterici gelecektir;" Hz. Nuh (a.s), Hz. Yakup İsrail (a.s) çok sonradan geldiler. Ama bak "size" diyor size hitap ettiği kim? Adem ve Havva. Değil mi? Bir de şeytan var. "Artık size Ben’den bir yol gösterici gelecektir; kim Benim hidayetime uyarsa..." bu mehdi kökenli bir kelime. "...artık o şaşırıp sapmaz (dalalete düşmez) ve mutsuz olmaz." (Taha Suresi, 123)



DEVAMINI GÖSTER

Benzer Eserler