Sayın Adnan Oktar'ın Yeni Açıklamaları (26 Mayıs 2016; 19:00)

MÜNAFIKLAR KENDİLERİNİ ÇOK AKILLI ZANNETTİKLERİ İÇİN, BÜTÜN İSTEDİKLERİ PEYGAMBERİ KENDİLERİNCE AÇMAZA SOKMAKTIR. PEYGAMBERLERE HASET EDERLER

Münafıkların aklı fikri Peygamber (s.a.v.)’i açmaza sokmak. Onun bilgisiz olduğunu vurgulamak, akıllı düşünmediği vurgulamak haşa. Çünkü kendilerini çok zeki zannediyorlar. Halbuki zeka aklın karşısında hep yenilir. Hep rezil rüsva oldukları halde Peygamber (s.a.v.)’e zekayla yaklaşmaya çalıştılar. Peygamberimiz (s.a.v.) aklıyla onları hep rezil rüsva etti. Bakın her konuşmalarına bakın, hep fitne kokar hep pisliktir. Hep küstahtırlar. Peygamberlere hep haset etmiştir münafıklar. Hep kıskanmışlardır. Onun aklına, yeteneğine, gücüne, imkânlarına, başarısına haset gözüyle yaklaşmışlardır. Ve bu hasetle hep çelme takmaya çalışmışlarıdır, hep rezil rüsva olmuşlardır. Mesela “sıcakta savaşa çıkılır mı?” Niye? Çünkü çıkılmasın ki Peygamber (s.a.v.) de başarılı olmasın. Dertleri bu. Ayrıca kendi de orada pozisyon kazanacak. Daha merhametli, daha şefkatli, daha akıllı, detayı görebilen olacak.

Münafık süper ahmak bir mahluktur. Allah aklını almıştır. Allah onunla alay eder, oynar. Allah onu aşağılar. Müslümanların karşısında da aşağılar. Fakat o aptal kafasıyla saksağan gibi bekler yani yine bir fırsat çıkacak mı diye. Her seferinde rezil olur yine bekler, yine rezil olur yine bekler. Kuran’daki bütün ifadelere bakın hep amaç Peygamber (s.a.v.)’i mahcup etmektir. Ve hep sözde kendi üstünlüklerini ortaya koymaktır haşa. Mesela Müddessir Suresi’ndeki o alçak adam münafık hep Peygamber (s.a.v.)’e üstünlük iddia ediyordu. “Ben daha kültürlüyüm, daha bilgiyim, daha çok yabancı dil biliyorum.” İşte “daha kolay teşhis koyarım olaylara”, münafıklar da ona bel bağlamışlardır. Dedi ki -haşa- “Muhammed’in getirdiği Kuran’a bir bakayım. Nasıl hatalı olduğunu size tespit edip anlatacağım” dedi. “Bana biraz süre verin” Münafıklar da çok heyecanlandılar Kitap’ta açık bulacak diye. Yani bir çelişki bulacak ve Peygamber (s.a.v.)’i mat edecek haşa. Günlerce araştırdı.

Ayette diyor ki bak, “yüzünü ekşitti” yüzü çok berbattır münafıkların. Böyle bitap, donuk, şeytanla bağlantıda olduğu için adeta böyle kükürt kokar onlar. Şeytanla bağlantılarından donuktur yani şizofrendir görüntüleri. “Yüzünü ekşitti” diyor “yüzünü astı” diyor. Yani suratını bozdu. Sonra bu insan yapısı bir kitap, dolayısıyla çelişkilerle dolu tarzında konuştu, diyor. Halbuki çelişkilerle dolu dediği on dokuzla ilgili orada mükemmel bir matematik sistem var. Onu görüyor fark ettiği halde şeytanlığından, imanı artıp Kuran’a İslam’a hayran olacağı yerde Kuran’ın aleyhine ifade veriyor. Bak on dokuz mucizesini ilk defa orada görüyor buna rağmen şeytanlığından ters tavır koyuyor. Ahlaksızlığından güya Peygamber (s.a.v.)’i mahcup edecek. Bu sefer Cenab-ı Allah ayetin sırlarını açıklıyor. On dokuz rakamına Allah dikkat çekiyor. Onun oyuna geldiğini söylüyor. On dokuz koduna da işaret etmiş oluyor. “O sayıyı” diyor “Ben müminlerin lehine küfrün de aleyhine olarak Kuran’a yerleştirdim” diyor Allah. “Onların aleyhinedir” diyor. “O istediği kadar çevresini çağırsın” diyor. O zamanlar onlar Roma devletine bağlıydılar. Yani Roma derin devleti. Belli bir zaman sonra İngilizlere geçti. Roma derin devleti İngiliz derin devletine geçti. İngiliz derin devleti şeklinde değişti. Zaten hadislerde de var. “İblis” diyor “denizde bir adaya oturur. Oradan adamlarını askerlerini gönderir” diyor. Ahir zaman için bunu söylüyor. Yoksa hep Roma’ya dikkat çekilmiştir.

 

“Çünkü o düşündü bir ölçü tespit etti” diyor. İşte o on dokuz ile ilgili ölçü. “Kahrolası nasıl bir ölçü koydu” diyor. Münafıkların kahrolacağını Kuran açıklıyor. “Yine kahrolası nasıl bir ölçü koydu” diyor. “Sonra bir baktı” onun bakışları tabii pis bir bakış. Kuran’ın işaret ettiği o. “Sonra kaşlarını çattı yüzünü ekşitti” Yani yüzüne pis, iğrenç, lağım gibi bir ifade veriyor. Lanet bir ifade olur münafıkların suratında. Bak “sonra kaşlarını çattı” donuk abus pis bir surat. Allah’ın onlara mührüdür o. “ve yüzünü ekşitti. Sonra da sırt çevirdi.” Pistir münafık hemen böyle ayrılır gider. Ona dikkat çekiyor.  “ve büyüklük tasladı” diyor Allah. İstikbar, ben büyüğüm, ben akıllıyım, ben kültürlüyüm, ben bilgiliyim, ben görgülüyüm. “Böylece bu yalnızca aktarılarak öğrenilen bir büyüdür” diyor. Bak "Bu, yalnızca 'aktarılarak öğrenilen' bir büyüdür" [Müddessir Suresi, 24] On dokuzu görüyor hayret ediyor fakat o aktarılarak öğrenilen yani nesiller boyu aktarılarak öğretilen bir kodlama sitemi, bir büyüdür, diyor. Şaşırıp, hayret edip mucizesine değil mi? İnanacağına onu tersine çevirmeye çalışıyor. “Bu bir beşer sözünden başkası değildir” Peygamber (s.a.v.) kendisi söyledi bunu diyor, ayeti diyor, Kuran’ı diyor. “Onu ben cehenneme sürükleyip atacağım." Bak sürüklemeden bahsediyor Allah. Çünkü direnecek. “Direneceği için sürükleyeceğim” diyor Allah. Köpek gibi sürükleyecek böyle uyuz köpek gibi. “Sürükleyip atacağım. Cehennem (sakar) nedir sen bilir misin? Ne alıkoyar ne bırakır.” Tutmuyor da bırakmıyor da. Çünkü oralardan kaçması için sürünmesi için Allah imkan veriyor. Kendini özgür zannediyor ama kaçamıyor Kuran ona işaret ediyor. “Beşere delicesine susamıştır.” Böyle vahşi bir hayvan gibidir cehennem. Hep böyle ezmek yakmak, yıkmak, azap vermek ister. Böyle deli bir hayvan gibidir, cehennem saldırgandır küfre karşı. Küfre karşı münafıklara karşı. “Beşere delicesine susamıştır” sürekli onları yutar, yer onları mahveder yani. Susamıştır o. “Onun üzerinde on dokuz vardır.” On dokuz melek. Güçlü kuvvetli on dokuz melek. “Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkası kılmadık ve onların sayısını inkar edenlerin için yalnızca bir fitne konusu yaptık ki” on dokuz sayısını, “kendisine kitap verilenler kesin bir bilgiyle inansın” Hristiyan, Musevi ve Müslümanlar kesin bir bilgiyle Kuran’a iman etsin. İman edenlerin de imanlarını artırsın, müminlerin Müslümanların heyecanını şevkini artırsın. “Kendilerine kitap verilenler ve iman edenler böylece kuşkuya kapılmasın” kesin kanaatleri gelsin. “Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kafirler de şöyle desin: “Allah bu örnekle neyi anlatmak istedi?” Bu kadar aptal, on dokuzdan kod veriyor bu daha hala anlamıyor. “İşte Allah dilediğini böyle şaşırtıp saptırır. Dilediğini böyle hidayete erdirir.” Mesela münafıkları şaşırtıp saptırıyor. Müslümanları da hidayete erdiyor. “Rabbinin ordularını kendisinden başka hiç kimse bilmez.” Hızır a.s melekler bilinmiyor. Yani Allah bildirirse biliniyor. “Bu ise beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür.” Kalbinde hastalık olan tedavi olacak. Münafıklığa eğilimi olan tedavi olacak, öğüttür. Mümin de kalbi açılır ferahlar daha güçlenir.

“Ya da bunlar karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşeklerle yüklü gökten yağmur fırtınasına tutunmuş gibidirler ki” Bak, “ya da bunlar karanlıklar” işte münafığın ruhunu anlatıyor Kuran görüyor musun? Simsiyahtır ruhu. “gök gürültüsü ve şimşeklerle yüklü” ruhunda ani gürültüler olur, ani patırtılar olur, ani heyecanlar, ani korkular, ani dehşetler yaşar. “Gökten şiddetli bir yağmur fırtınasına tutulmuş” kapkaranlık bir dünyası vardır. Sanki böyle yağmur altında, karanlıklar içinde kalmış perişan tek başına bir ruh halinde olurlar diyor Allah. “Gibidirler ki; yıldırımların saldığı dehşetle ölüm korkusundan parmaklarını kulaklarına tıkarlar.” Bak, “yıldırımların saldığı dehşetle” çünkü Allah sürekli bela verdiği için, sürekli vesveseler geldiği için, sürekli ölüm korkusu ve gençliğinin gitme korkusu içerisindedir münafıklar. Hep o dehşeti yaşarlar. Ölümden nefret eder münafıklar, dehşete kapılırlar. Gençliğinin gitmesi, bir şekilde ölmesi, hastalanmasından çok korkar. “Ölüm korkusundan parmaklarını kulaklarına tıkarlar” Bir şeyi duymak istemez, işitmek istemez, diyor. Kuran okunurken işitmek istemez. O fiilen kulak tıkama anlamına gelmiyor sadece. Gürültü yapar, patırtı yapar, kaçar oradan bir başka ses oluşturur. Veyahut mesela yüksek bir yere kaçar. Veyahut alçak bir yere kaçar. Evet. “Oysa Allah kafirleri çepeçevre kuşatıcıdır.” Nereye kaçsalar Ben oradayım diyor Allah. Nereye gitseler. Bakara Suresi, 19.

Şems Suresi 9 ve 10. ayetlerde “Onu nefsini arındırıp temizleyen gerçekten felah bulmuştur.” Hastaysa mesela ahlaksızsa ahlaksızlığından vazgeçecek. Münafık eğilimindeyse münafık eğiliminden, küfür özelliği varsa küfür özelliğinden, kalbinde fesat, fitne fücur varsa onlardan. Pis ahlakıyla, pis eylemleriyle müminleri rahatsız eden bir karaktersizliği varsa bunu temizleyecek. “Nefsini arındırıp temizleyen gerçekten felah bulmuştur.” Onlar kurtulur, diyor Allah. Ama arındırıp temizlerse diyor. “Ve onu isyanla günahla” asi anarşist ruhla, saldırgan psikopat ruhla “günahla” Kuran’a zıt, İslam’a zıt eylemlerle, “bozulmalarla örtüp saran da” mesela sürekli inkar ederek, üstünü kapatarak, yalanlarla dolanlarla hissettirmemeye çalışarak “bunu ortadan kaldıracak” tedaviyi de ortadan kaldıran “elbette yıkıma uğramıştır” diyor Allah.

 

PEYGAMBERİMİZ (SAV) "İMAM MEHDİ MÜSLÜMANLARIN ONURUDUR, MÜNAFIKLARIN KİNİNİ ÜZERİNE ÇEKER" DİYOR

Abdülaziz Bin Müslim şöyle rivayet etmiştir: Resulullah ferman etti, diyor ki Resulullah (s.a.v.) “İmam Mehdi dinin düzeni, İslam’ın düzeni, Müslümanların onurudur.” Müslümanların ak yüzüdür. Aydın yüzüdür. “Münafıkların kinini üzerine çeker” Mehdi (a.s). Bak “münafıkların kinini üzerine çeker.” Mehdi (a.s)’nin özelliği. “Kafirlerin helak olmasının vesilesidir.” İlimle irfanla tabii bilgiyle, vesilesidir. (Usulü Kafi El Usül Minel Kafi El Kuleyni cilt 1s. 281.)

 

MÜNAFIK AYETLERİ İNANANLARIN KALBİNDE DERİN BİR ETKİ OLUŞTURUR, KALPLERİ YUMUŞAR, MÜNAFIKLAR İSE İÇTEN İÇE KİNLENİR VE NEFRETLERİ ARTAR

Münafık ayetleri, küfür ayetleri müminlere yöneliktir. Küfür ve münafıklar etkilenmez bu ayetlerden. Mümin etkilenir. Müminin kalbinde derin etki yapar. Onun için biz kendimize anlatıyoruz. Müminlere anlatıyoruz. İnananlara anlatıyoruz. Münafık ve kafir içinden içinden kinlenir, öfkelenir. Nefreti artar. Ayette diyor ki “Onların nefretini artırmaktan başka faydası olmaz” diyor. “Yeni sure indiğinde “hanginizin imanını artırdı?” derler” diyor. “Onların öfkesini artırmaktan başka bir etkisi olmadı” diyor Allah. Kinini ve nefretini daha da artırır. Müminin imanı artırır münafığın kinini ve öfkesini daha artırır. Mümin kendini düzeltir, kafir daha da beter hale gelir. Münafık daha beter hale gelir. Münafık daha sinsi daha azgın olur. Daha kalbi kararır. Müminin kalbi aydınlanır, ferahlar.

 

MÜNAFIK KENDİSİNİ ÖVERKEN KARŞI TARAFA KÜSTAHLIK YAPAR VE AKIL ALMAZ ŞEYLERLE İTHAM EDER, BÖYLE BİR AHLAKSIZLIĞI VARDIR

Bak, münafık küstahlığına örnek. Kendini büyük görme, küstahlık yapma, kendini överken de karşıdakini vicdanen yahut merhamet yönünü eksik gibi gösterme münafığın özelliğidir. Kendini hep mağdur gösterir, karşı tarafı da mağdurluğu ortaya koyan kişi olarak gösterir. İnsanları mağdur eden olarak gösterir mümini de. Böyle bir ahlaksızlığı vardır.

 

MÜNAFIK KENDİSİNİ HEP MAĞDUR OLARAK GÖSTERİRKEN AHLAKSIZCA MÜSLÜMANLARI VE ELÇİYİ ADİL OLMAMAKLA İTHAM EDER

“Resul-ü Ekrem Efendimiz Uhud’da ordusuyla giderken azılı münafık olan bir kişi onu bostanından geçirmek istememiş.  Ordu, asker oradan geçiyor. Mecburen oradan geçecekler. Resulullah (s.a.v.) de tabii mecburen oradan geçiyor. Yolun üstü çünkü. "Ya Muhammed" diyor, "Şayet sen bir peygambersen bostanımı çiğneyip geçmek sana helal olmaz." Bak ahlaksıza bak. Ne yapacak Peygamber (s.a.v.) başka türlü? Mecburen olacak. Ayrıca tazmin ediliyor. "Ve sonra da yerden bir avuç toprak alarak” Bak ahlaksıza bak. ‘'Vallahi bu toprağın başkalarını rahatsız etmeyeceğini bilseydim onu sana atardım." Bir de bak merhametli gibi gösteriyor kendini, başkalarını koruyor. Kendini koruyor. Görüyor musun züppeliği? "Vallahi sana onu atardım." diyor. Azılı münafığın bu küstahça hareketine sabredemeyen birkaç Müslüman, ona doğru hamle yapmak istiyorlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), "Bırakın onu. O manevi kör. Kalbi kör. Kalp gözünü Allah kör etmiş." diyor. Başka da bir şey demiyor.

Mesela diyorlar ki münafıklar, Peygamberimiz (s.a.v.)'in devesi kayboluyor. "Eğer Muhammed (s.a.v.) gerçekten bir peygamber olsaydı devesinin nerede olduğunu bilirdi." Bak, ahlaksızı görüyor musun? Tam münafık ağzı, tam münafık üslubu. “Bu sözü duyan Resulullah (s.a.v.), ‘Evet, vallahi ben ancak Allah'ın bana bildirdiğini bilebilirim.’” Gaybı bilemez peygamber. Sonra Peygamberimiz (s.a.v) “Allah şimdi devenin nerede olduğunu bana gösterdi. Deve falanca vadide, yuları bir ağaca takılı vaziyettedir. Gidip arayın." buyurdu. Allah, vizyon meydana getiriyor -görüntü- deveyi görüyor. Bağlı olarak nerede olduğunu söylüyor. Daha önce bildirmiyor Allah. Bildirince söylüyor. Peygamber Efendimiz Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.v.)'in dediği yer, vadide ve tarif ettiği şekilde deve bulunuyor. Peygamberliğinin delili; bu doğru hadislerden. Çünkü sık sık vizyon alıyor. Peygamberlerde olur bu, görüm alırlar. Tevrat'ta da geçer bu, peygamberlerin hepsinde vardır; görüm alır. Yani böyle uyku gibi bir hal oluşur, rüya; orada görür, görüm alır. Diyor ki, "Eğer peygamber olsaydı devesinin nerede olduğunu bilirdi." Görüyor musun bak züppeliğini, ahlaksızlığını? Münafık her fırsatı kullanır, her türlü ahlaksızlığı kullanır. Nereden bilsin? O da imtihan oluyor. Allah bildirmezse bilemez.



DEVAMINI GÖSTER

Benzer Eserler